Sayfalar

8 Ocak 2013 Salı

TRİBÜN: KALE ARKASI BLOK: A BLOK SIRA:5 KOLTUK: 34 KAPI: K4/K5



     "Beyfendi, koltuğuma oturmuşsunuz sanırım, kalkarmısınız ? Yoksa güvenlik görevlilerini çağıracağım..."

     Birkaç sene içerisinde bu ve buna benzer cümlelerle karşılaşacağız sanırım tribünde. Parasını vermiş, biletini almış, kendisi için görsel bir şölen beklentisine girmiş bu kişiyle sık sık karşılaşacağız.

     İyi de, durup dururken nedir bu adamın derdi ? Neden bizleri kaldırıyor durduğumuz yerden ? Ayrıca bizler oturmuyoruz ki zaten, bir de "ayakta maç izlemesini seven bir avuç insanız" onlara göre...

     Malum, herkesin bildiği 6222 sayılı bi kanun var. Sporda şiddet varmış vs. Yani çoğumuz da bilmiyoruz aslında bu, nedir ne değildir filan ? Sadece basındaki elit, şakşakçı yazarların zırlaması gibi geldi başta ama, durum olduğundan daha ciddi görünüyor. Şöyle ki;

-Yasanın yürürlüğe girmesiye birlikte herkesin aldığı bilet üzerinde; adı, soyadı, TC kimlik numarası, telefonu, ev adresi ve fotoğrafı bulunacak. Bu sayede, spor müsabakalarında çıkabilecek herhangi bir olaya karşı, suçlu kişiler yüksek çözünürlüklü kameralardan tespit edilip, haklarında yasal işlem başlatılabilecek. Buradaki asıl sıkıntı aslında şu; biletinin gösterdiği yerde bulunmayan -ama hiçbir olaya da karışmayan masum insanlar- sadece olması gerektiği yerde olmadığı için hakkında yasal işlem başlatılabilecek.

-6222 sayılı kanuna göre; tribünde rakip takımı, hakemi protesto etmek suç sayılıyor. Protesto etmek lafını biraz açarsak; ıslıklamak, münferit şekilde küfür etmek, yuhlamak da protesto eyleminin içine giriyor. Sanki toplum olarak gündelik hayatta birbirimize karşı çok medeniymişiz gibi bir algı var herhalde. Mesela, metrobüs kuyruğunda küfür etmiyoruz hiç ya da fabrika grevdeyken ıslık çalmıyoruz, yuhlamıyoruz protesto için. Gündelik hayattaki bu ve buna benzer tepkiler gayet doğaldır, olması gereken budur. Ama bunları yapan tribündeki kişiler olunca nedense bir feveran yükseliyor elit yöneticilerden.

-İşin bir de toplumsal ve endüstriyel boyutu var tabiki. Günümüz futbolu, önü alınamaz bir şekilde endüstriyelleşmeye devam ediyor. Eskiden tribünlerde meşale vardı mesela. Sonra nedense yasaklandı. "Tehlike arz ediyormuş. yangın çıkarmış mazallah, filan" vs. Şimdi ise tribünlerimizdeki elit ve zengin seyircilerimiz, içtikleri "büyükleri" yolluyorlar localarından sahaya. Biletler de maç günü gişelerden çıkardı satışa. Uzun kuyruklar oluşurdu Sami Yen etrafında. Kapalı tarafındaki Yeni Açık gişesi biraz daha sakin olur hadi oraya gidelim denilirdi. Sonra karaborsa var dediler, karaborsayı bitireceğiz dediler. Poşetler içinde biletler geliyor dediler; taraftar kart, bonus kart, kart da kart dediler. Karaborsa yine bitmedi. Sadece bu işi yapan insanların sosyal statüsü değişti. İnternet ortamlarında 100 liralık bileti 600 liraya satanlar cesaretlendi, bu işi açıktan yapmaya başladılar.

     Aynı zengin ve elit seyircimiz, maça 10 dakka kala çayıyla, kahvesiye gelmeye başladı stada. Zaten maç boyunca oturarak izlediği için kendisinden bir beklentimiz yok ama, iki elini birbirine çarpmaktan aciz olması anlaşılabilir bir durum değil maalesef. Buna rağmen; kendisi bekliyor ki, takım gol atsın ben de sevineyim, paramın karşılığını alayım. Ama gol gelmeyince de, o bağırmayan elit seyircimiz var gücüyle kendi oyuncusunu ıslıklıyor. Skor ne olursa olsun maçın bitimine 10 dakika kala stadı terkediyor. Malum yarın iş var, okul var hem metro kaçar naparız bu soğukta diyor. Tüm bunlara rağmen o elit abimizin her zaman önceliği var. Çünkü onun parası var. O elit; meşale yakmaz, küfretmez vs.

     Buna karşın takımını gönülden destekleyen, yaz kış demeden takımının maçına giden öğrenci, işçi kardeşimiz ikinci sınıf insan muamelesi görüyor. Stada girerken ayakkabı, don ne varsa çıkartılıyor. Çünkü o tehlikeli: Mazallah meşaleyi donuna filan saklar aramak lazım. Bir de parası yok zaten onun, borç harç bulduğu parayla bi ton eziyetle maça geliyor. Gelmeyiversin efendim ! Bize müşteri lazım, dolar lazım... Ama günü gelince "taraftarımızdan beklentimiz stadı cehenneme çevirsin, rakip oyuncuyu baskı altına alsın" diye bir beklenti oluşuyor bu yasayı çıkaranlar tarafından. O elit abilerle nasıl bi cehennem oluşturursun ? Cidden merak ediyoruz bunu haa...

     Herkes seyirci olsun isteniyor. Tiyatro izler gibi, arada alkış olsun isteniyor. Ama unutuluyor ki, tiyatroda bile ara alkışı denen bişey vardır. Bu elit abiler onu bile bilmiyor !

     İşin sosyal boyutuna gelirsek; bu yasa ile herşeyden önce maçlara giden herkes fişlenecek. Kim hangi takımlı, kaç maça gitti cart curt. Kimileri ne mahsuru var diyebilir. Tabi onlar da haklı telefonların bile dinlendiği bi ülkede yaşıyoruz. Maç için fişlensen ne olacak canım !!!

     Spor büronun; tribünlerde zaten alt grup olduğu, e-bilet olayının bunun yanında bir öneminin olmadığı da söyleniyor tabi diğer yandan. Ne kadar iş işten geçti gözüyle bakılsa da, her yasak bir sonraki hazırlanan yasak planı için zemin oluşturuyor aslında. Tribün insanları, bu yasaklara boyun eğdikçe, kısıtlamaların ardı arkası kesilmiyor. Bu uygulamanın yürürlüğe girmesi halinde, 3-5 sene içerisinde, ayakta maç izlemenin de yasak olmayacağının garantisini kim verebilir ?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder