Sayfalar

4 Mart 2013 Pazartesi

Basın Neden Yalan Yazar ?



     Basın, yazar. Doğru da yazar, yanlış da... Zamana göre, duruma göre, kendi çıkarını düşünerek yazar. Çünkü işi budur. "Haber alma özgürlüğüm var, özgür basın susturuluyor" der, yazar. Amacı; hedef göstermek, sansasyon yaratmak, okunmaktır. "Gaste" satsın, tv izlensin, biz de para kazanalım" diye yazar. Para için yani. Satar. Kapı kapı dolaşıp, tencere pazarlayan; "Ablacım valla bu teknoloji harikası, bir fasulye pişirir, tadından yenmez" diyen adamdaki aymazlıkla yazar. Satmak için. Sattığı şey kimi zaman karakteridir, kimi zaman namusudur, kimi zaman geleceğidir. Eğer, Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız, bunun hesabını soran da olmaz size. "Satış serbest !" yani...


     Zaman, öyle bir şey ki; en değerli ile en değersiz olanı, aynı kefeye koyup insanlara unutturur. Zaman, öyle şeyleri dönüştürür ki; sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi geçmişte, ardına bile bakmaz insan. Çünkü insanlık bile değişir zamanla. Geçmişte doğru olan, dürüstlük timsali olan herşey, bi anda yokoluverir ya da gereksizleşir. İçinde insan unsuru olan herşeyde olduğu gibi, basın denilen mecra da kısmi değil, topyekün erozyona uğradı maalesef. Çünkü insan değişti, insanın yazdıkları, okudukları değişti. Talepler değişti, satış politikaları değişti !

     Yaşımız itibariyle, edepli başlık atan gazetelerin yayın dönemlerine yetişemedik. Galatasaraylılar olarak, o günleri sadece Turgay Şeren'den dinleyebiliyoruz artık. Kendisi de nedense (!) çok göz önünde değil şimdilerde. Turgay Şeren gibi insanların yerlerini, daha medyatik, daha sansasyonel, zırt marka takım elbise sponsorluğunda ekranlara çıkan insanlar aldı çünkü. Dedik ya; "Satış politikaları değişti."

     İşte bu satış denen sikin ortaya çıktığı zamanlardan beri, futbolun tadı yok. Düşünün ki, bu lafı edecek kadar yaşlı hissediyoruz kendimizi. Hergün, ortaya atılan iddilardan sıtkımız sıyrıldı ki, bunaldık artık, gözardı ediyoruz herşeyi.

     Paranın, insanlığımıza hükmetmeye başladığı gün değişti herşey. Jöleli saçları, zort marka takım elbisesiyle bizlere taraftarlık satan insanların ekranlarda görünmeye başladığı gün bitti herşey. Çünkü onlar revaçtaydı artık, popülerlerdi. Xamax maçında, ( o gün "Ali Sami Yen"de kaç kişi vardı bilen var mı ? ) on binlerin hep bir ağızdan bağırdığı "Rerere Rarara Gaassaray Gaassaray CimBom Bom"  bestesi geride kaldı dediler, en azından öyle kandırmaya çalıştılar bizleri. Önce, "O kadar adam stada nasıl girer" dediler, sonra meşale yakmanın ne kadar zararlı birşey olduğundan bahsettiler, sonra uğrunda saatlerce beklediğimiz, uğruna aç, susuz kaldığımız bilet kuyruklarına çeki düzen vermeye kalktılar. Rahatlıktan, düzenden, konfordan bahsettiler. Kimilerinin gözlerini o kadar boyadılar ki, sonunda yıldız transfer haberleriyle süslediler manşetlerini. Hepsi daha çok satmak içindi halbuki. Transfer döneminde yazılan onca ismin arasından birisi takıma gelince, "İşte, yazmıştık dediler." Oysa geriye kalan isimler nerelere gitmişti kimbilir ?

     Güçlü ekonomi, bol transfer ve ardından gelecek başarılara inandırdılar bizleri, en azından bunu planladılar. Belki kanmıştır kimileri bu yalanlara. Ama kimliğini, karakterini unutmayan taraftarların ceplerindeki parayı alamadılar, gözlerini boyayamadılar.

     Eski günler yok artık... Omurgalı gazeteciler derler ya hani, bırak omurgayı bi parça kıkırdaktan bile bahsedemiyoruz artık. Dedik ya, artık para hükmediyor, satış politikaları değişti filan diye. İşte olay da orda zaten... Para babalarının istediği atı koşturduğu bi yerdeyiz. Çünkü o para babası, sözde güçlü olanın yanında, çünkü o "güçlü"nün şirketine ortak, ihalesine yancı olmuş o para babası. Güçlü olan abisinin istediğini yazdıracak ki, sonraki ihalede kendisine pay çıksın, daha da büyüsün. "Yazdıracak ki..." diyoruz. Çünkü o para babasının da parayla satın aldığı kalemler var. "Sen şunu şunu yaz, hem sen kazan hem ben" diyor para babası artık. Satılık kalem de "Hay hay..." diyor tabi ki. Çünkü biliyor ki, ne kadar sallarsa, sansasyonel yazarsa, o kadar teklif gelecek burda da yaz, şu programa da çık diye. Hatta yeri gelecek "Şu yarışma programında da jürilik yap" denecek kendisine. O da biliyor artık, popüler olmak böyle birşey...

     Yolun sonunda karşımıza çıkan tek birşey var: Endüstriyel futbol... İlk aşkımızı; kötü niyetleriyle kirleten, yıldız transfer, taraftar kart vesveseleriyle uyutan, kimi zaman annemizin ördüğü sarı kırmızı atkıya korsan ürün yakıştırması yapan, çirkin niyetleriyle karşımıza çıkıyor bu lanet endüstriyel futbol. Onda da para var işte; daha çok kazanmak için, herkesi tek tipleştirme amacıyla düzene sokmak için var.

      İlk aşkımıza, sevdamıza hala sahip çıkıyoruz biz. Ne o "gasteleri" okuyoruz, ne jöleli saçları olan şık "duayenlerin" tv programlarını izliyoruz. Cephe alıyoruz; para babalarına, yavşak basına karşı... Boykot var !!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder